“hayallerimin kazanini hep ailem oldu”
“hayallerimin kazanini hep ailem oldu”
“Abi ben Marmaris’e gidecem de benim bileti cam kenarina kessen olur mu?”
“Olur cigerim olmaz mi?”
“Sagolasin abi”
“22 TL alayim, cam kenari kestim biletini, hayirli yolculuklar”
“Sagol abi, hadi hayirli isler”
Ozgur otobuse dogru yavas adimlarla ilerlerken cam kenarinda oturup hem etrafi izlemek hem de yol boyunca hayalden hayale gecmenin planlarini yapiyordu.
Otobuse yaklastiginda biraz erken geldigini farketti. Henuz ortada muavin bile yoktu. Iyi oldu, bir sigara yakarim beklerken diye dusundu. Sigarasini icerken yolcular da birer birer otobuse yaklasti.
Muavin sonunda geldi. 10-15 kadar yolcunun kendisine baktigini gorunce, kimseyle goz temasi kurmadan soylendi:
“Zamaninda kalkacagiz abi, kaptani bekliyorduk o da geldi, birazdan kalkacaz, cantalari getirin hemen atalim”
Ozgur sigarasini bitirmis, kaptani beklerken 1 sigara daha icebilirmiyim diye dusundu, yolcular da otobuse birer birer binmeye devam ettiler.
Ayaklari hala Hatay topraklarinda, kafasinda bin turlu dusunceyle beklemeye devam etti. Bir sigara daha yakayim, bir daha nerde yakacam diye soylenerek 2. sigarayi da icmeye basladi.
Insanlar dogup buyudukleri topraklari terkederken gidecekleri yerdeki hayatlarini degil bir gun geri geldiklerinde kuracaklari hayatlari hayal ederler.
Gidenlerin cogu donmez. Donmeyenlerin en buyuk yardimcisi, gelmek istemeyenlerin surekli dillendirdigi “karnin nerede doyuyorsa vatanin orasidir” turkusudur.
Ozgur sigarasindan hizli hizli cekip firlatip atti. O anda torununu Antalya’ya universiteye gondermeye gelmis 65 yaslarinda bir hanimefendiyle goz goze geldi. Kadinin bir sey demesine firsat vermeden mahcup bir gulumseyis atip hizli adimlarla otobuse bindi.
“Ne olmus yani sigarayi attiysak sanki petrol sizdirdik okyanusa hem ben o copu atmasam o copculer islerini kaybedecek” diye kendi kendini aklayarak otobuse gecti.
Otobuse veya ucaga sonradan binenler aracta ki herkesin kendilerini izledigini dusunurler, haklilar da insanlar yerlerine oturduktan sonra daha kimler geliyor acaba diye giris bolumunu izlerler. Kendileri izleyince herkesin daha hizli hareket edecegini sanirlar. Ozgur yolcularda ki “hadi be kardesim, bir de seni mi bekleyecegiz” bakisini hissetmisti. O da otobuse sonradan binen herkes gibi biletini inceleyerek koltugunu bulmaya calisti.
Biletinde yazan 17 no’lu koltuga geldi. 45 yaslarinda bir adam Ozgur’un yerinde cam kenarinda oturuyordu.
Ozgur biletini gostererek
“Amca cam kenari benim, bak istersen”
“Yigenim hem gec geliyorsun, hem cam kenari, ne olur yani orda otursan, tovbe tovbe, al otur hadi” diye soylene soylene kalkti.
Ozgur hic bir cevap vermeden yerine gecti, bir sure sonra;
“hayirli yolculuklar abi” deyip uzun bir sohbete dalmanin planlarini yaparken adamin kafasini sallayip “sana da “ cevabiyla kendi dunyasina dondu…
Otobus yavas yavas haraket etmeye basladi. Ozgur basini cama dayayip memleketine huzunlu gozlerle bakiyordu. Bir daha ne zaman gelirim acaba diye dusunurken gozlerinden yaslar geldi.
Beynimiz bazen bize 20 yillik hayatimizi 3 saniyelik bir film seridiyle gosterir. O kadar uzun bir filmin 3 saniyelik fragmana sigmasi ne muhtesem bir olaydir. Bu fragman gosterimini biz her istedigimiz de degil, beynimiz bizim o filmi ne zaman gormemiz gerektigini dusundugu zaman gorebiliriz.
Hoscakal Hatay…
Otogarlar ici huzun, endise, telas ve heyecan dolu yerlerdir. Insanlar bir yerlerden bir yerlere gider veya gelirler ya da giden veya gelenleri ya selamlar ya da yolcu ederler. Duygu yogun bu yerlerde kim bilir kac kisi sevdigini son kez gordu, kim bilir kac kisi gorusuruz dedikleri halde bir daha asla gorusemediler, kac kisi umutla heyecanla geldikleri sehirlerden buyuk pismanlikla, hayal kirikliklariyla geri donduler…
Marmaris
Ozellikle yaz doneminde her gun onlarca otobusle, yuzlerce kisi calismak icin gelirler bu buyuk tatil sehrine. Her birinin icin otogar gibidir, heyecan, telas, endise ve huzun doludur. Cogu pismanlik denizinde yuzer de biraktiklari kiyiya o kadar uzaklasmislardir ki geri de donemezler…
Marmaris’e calismaya yeni gelenlerin bir cogu geride kendilerinden yardim bekleyen, fakir aileler birakmistir. Calismaya baslayinca, ilk para ellerine gecer gecmez bankalara, postahanelere kosulup sabirsizlikla beklenenler gonderilecektir.
Ozgur’da kendisiyle ayni yoldan gelen bir cok kaderdas’i gibi vakit kaybetmeden, hemen bir ise girip para kazanmaya baslamak icin kafasinda cesitli senaryolarla beklemeye basladi.
Otobus otogara girdikten yaklasik 1 saat sonra geldi Ozgur’un cocukluk arkadasi Faruk.
“Kusura bakma Ozgur, ancak gelebildim”
“Ne kusuru kardesim, geldin ya”
Uzun uzun sarildilar, birbirlerine bakip gulduler… Bu eylem bir kac kez tekrarlandi, her sarilista cocukluklarina gidip gidip geldiler. Ne gunlerdi be…
Faruk:
“Gel bir cay icelim, ac misin kardesim?”
Ozgur:
“Yok ya, ac degilim kardesim, otobuste kek yedim, tesiste de corba icmistim”
Faruk:
“O zaman eve gecelim, orda konusuruz”
Eve giderken oteller bolgesinden gectiler. Ozgur yol boyunca cadde isiklari, otellerin onunde ki buyuk neonlara hayranlikla bakti, bir yandan da Faruk’i dinledi. Faruk calistigi yerden, ne kadar para aldigindan Ozgur’un ne gibi islere girebileceginden, nerede kalabileceginden bahsetti. Ozgur kendini sansli hissediyordu. En azindan arkadasi onu karsiladi, yatacak yeri vardi, yiyecek yemegi. Nasil olsa is de bulunurdu.
Sansli olmayanlar ise sirtlarinda canta, ceplerinde bir kac lira ile otogarda sabahi bekleyecek, sabah ilk isikla Marmaris’e dogru bir bilinmeze dogru yuruyecekler…
Faruk garson olarak calistigi otelin yatakhanesinde bir odada 6 kisiyle birlikte kaliyordu. Burada kalanlarin hemen hepsi yorgun yuzlerle Ozgur’a hos geldin dediler. Ne kadar da fakir olsalar gonulleri zengin bu cocuklar Ozgur’a bir yer gosterdirler.
Cumali, Adana’li, o da yeni, daha 1 hafta once gelmis, bulasikci. Ozgur’un halinden en iyi o anliyor.
“Gel gardas, yat suraya, tuvalet hemen arkada, dus da var ama sicak su her zaman olmuyor, idare edecen artik.”
Ozgur:
“Sagol, Allah razi olsun”
Cumali:
“Ha bir de burda kaldigini patron duymasin, zaten kalabalik”
Ozgur:
“Sagolun, ben zaten fazla kalmam, bir is bulup hemen cikacam”
10-15 dakikalik konusmalardan sonra oda da derin bir sessizlik oldu. Calisanlarin cogu uyudular mi yorgunluktan bayildilar mi belli degildi. Yuzlerinde bir gulumseme, gulumsemenin altinda kendilerini yiyip bitiren bir aci mevcuttu.
Ferhat var odada, Karsliymis, en kidemlisi o. 3 yildir ayni otelde calisiyor. Kendince tavsiyeler veriyor Ozgur’a. O konusurken herkes susuyor, sonucta en tecrubeli o.
“Ilk geldigimde bulasikciydim, simdi garson oldum, biraz da ingilizce…”
Bulasicikci Cumali donup bakiyor Ferhat’a, bir gulumse firlatiyor ortama. Ferhat o an Ozgur’dan Cumali’ye geciyor.
“Oglum sana hep diyom, iyi calis, hizli ol bir de ingilizce ogren, seneye komisin”
Cumali:
“Abi kitap aldim, calisiyom…”
Ferhat kendinden emin bir sekilde, hic bir ogut verme firsatini kacirmadan lafini kesiyor Cumali’nin:
“Oyle kitapla da olmaz ama, tamam kitap calis ama pratik sart!”
Cumali:
“Abi benim turist gordugum mu var, sabah bulasiga giriyor, gece cikiyom”
Ferhat:
“Lan oglum ogrenmek isteyen ogrenir. Izin gununde git plaja konus turistlerle.”
Ozgur bu konusmalarin gidisatindan bunun her gece tekrarlan bir sahne oldugunu dusundu. Bulasikci Cumali, garsonlar Ferhat ve Faruk, komiler Trabzon’lu Dursun ve Duzce’li Selami her gece oynanan tiyatro oyunun bas aktorleri gibiydi.
Ozgur’un kulaklari konusulanlardaydi ancak akli hala Hatay’daydi. Otobuse binip geri gitsem diye dusundu. Ici tarifsiz pismanliklarla, keskelerle dolu bir sekilde oda da ki konusulanlari dinlemeye devam etti.
Ferhat bir anda belki de her gece oldugu gibi:
“Hadi beyler yatin, yarin yine is var” diyerek kibar bir sekilde uyku talimatini verip yatti. Herkesin derin uyukuya dalmasiyla baslayan olum sessizligi, bir anda baslayan horlama sesleriyle bozuldu. O kadar cok, o kadar sessli horluyorlardi ki 100 metre ilerden bile rahatlikla duyulabilirdi. Bu yuksek seste ancak gun boyu, 12-13 saat yogun bir bicimde calisip eve kendini zor atanlar uyuyabilirdi ki onlarda bu seslere aldirmadan uyuyorlardi. Ozgur’un bu gurultude uyumasi imkansizdi. Kimseye de bir sey diyecek durumu da yoktu. Hatay’i, geride biraktiklarini dusunerek, ara ara aglayarak sabahi buldu.
Sabah herkes aceleyle kalkalarak birer birer ciktilar. Faruk’da gitmisti. Ozgur kalkti, bir sigara icti, gunduz gozuyle Marmaris’e bakti yatakhanenin balkonundan. Faruk’in dun gece kendisine verdigi kagitta Dogan Gunes isimli bir teknenin yeri tarif ediliyordu. Abdullah isimli birisini bulacakti. Kagitta yazan telefon numarasina da bakti. Numaranin 0532 ile basladigini gorunce zengin adam, geminin sahibi galiba diye dusundu. Sigarasi bitince disari cikti, kontorlu bir telefondan aradi Abdullah beyi.
Ozgur:
“Abi merhaha, ben Ozgur, Faruk verdi numaranizi, eleman lazimmis”
Abdullah:
“Ha Ozgur, bayagi erken aradin kocum…”
Ozgur:
“Kusura bakma abi dun gece geldim de kalacak yer…”
Abdullah:
“Tamam tamam sorun degil, kalacak yeri hallederiz ya…”
Ozgur:
“Sagol abi, Allah razi olsun”
Bir kac saniyelik sessizlik oldu. Abdullah geceden kalma, uykusuz haliyle konusurken dalmisti. Ozgur’u derin bir endise kapladi, acaba adam bulmuslar miydi coktan? Sessizligi Abdullah bozdu:
“Ozgur, sen buraya gel tamam mi”
Ozgur:
“Tamam abi”
Abdullah:
“Sen gel buraya”
Ozgur:
“Kacta gelim abi”
Abdullah:
“Kacta gel… mmmm… Ozgur”
Ozgur:
“Evet abi”
Abdullah:
“Ozgur sen gel buraya, 2 gibi gel hemen”
Ozgur:
“Abi 2’de ordayim, simdi saat 8 bucuk, 2’de ordayim”
Abdullah:
“Ben burda olmasam da kacip gitme sakin, cocuklara soyle seni eve gotursunler”
Ozgur:
“Tamam abi 2’de ordayim insAllah”
“Hadi gorusuruz Ozgur”
“Gorusuruz abi, sagolasin, tesekkur ederim”
Gorusmeden sonra Ozgur’un ici heyecan ve mutluluk sardi. Abdullah’in sesinden 35-40 yaslarinda babacan ruhlu, yanlis yapmayacak, hayalinde ki patron profiline uygun bir adam oldugunu dusundu. Simdi rahat rahat cebinde ki son 5 lirayla bir kahvalti yapabilecekti. Faruk’a da yuk olmaktan kurtulacagi icin kendi kendine gulumsedi. Aniden aklina ailesini arayip “is buldum anne” diye bagirmak geldi ama vazgecti. Ne olur ne olmaz, ya is olmazsa?
Faruk, Ozgur’a sakin turistik mekanlara gitme cok pahali onlar, icerlerde esnaf lokantalari var onlara git demisti. Ozgur uzun bir yurusten sonra icerlerde Sofra isimli bir restoran buldu. Icerisi esnaf, isi olan, issiz, turist her cesit insan doluydu. Corbasini icip tekrardan dun gece kaldigi yatakhaneye dondu. Esyalarini topladi. Hemen is buldugu icin gururluydu. Faruk’a yuk olmaktan kurtuldugu icin sevincli. Artik para kazanip annesine gonderebilecegi icin mutluydu. Evden cikarken garson Ferhat’i, bulasikci Cumali’yi, komiler Dursun ve Selami’yi dusundu. Bu insanlari bir daha nerde gorurum diye icinden gecirdi.
Faruk’in gel bizim otelde calis teklifini arkdasligimiz bozulur diye kabul etmemisti. Kendi basina, daha onceden tanismadigi insanlarla calismak istiyordu Ozgur.
Gece, cocukluk arkadasi Faruk’la 1-2 saat geciren Ozgur derin dusuncelere dalmisti. Belki de cocukluk arkadaslarimizi cocuklugumuzda birakmak lazim. O guzel anlar bir daha asla geri gelmeyecek ama en azindan o anlari anarak, hatiralarimizda yasatiyoruz. Cocukluk arkadaslarimizi Facebook’tan vs’den bulup, 1-2 satiri gecmeyecek konusmalar yapmanin ne anlami vardi ki diye sordu Ozgur kendi kendine.
Saat 2…
Ozgur yat’in bulundugu bolgeye 1 saat onceden gelmis olmasina ragmen gemiye cikmak icin saat 2’yi bekledi. 2 olur olmaz yata dogru yurumeye basladi. Kafasinda onlarca soru ve bu sorulara kendince hazirladigi cevaplarla gemiye yaklasti.
Yat’in giris bolumunde saci sakalina karismis, alnindan terler dokulen, altinda kisa bir sort ve ustunde beyaz bir atlet 45-50 yaslarinda esmer bir adam ve 30’lu yaslarinda yaninda ki adama nispeten daha temiz, saclari taranmis, spor ayakkabili, gunesten nerdeyse siyahi olmus birisi vardi. Yogun bir sohbetin icinde olduklari belliydi. Ozgur konusmaya nasil girecegini bilemedi. Biraz bekleyip onlarin “hayirdir hemserim” demelerini bekledi ama onlarda orda kimse yokmus gibi muhabbetlerine devam ettiler.
Ozgur utana sikila:
“Abi selaymun aleykum, ben Ozgur”
“Aleykum selam kardesim ben de Cemil, buyur ne vardi”
“Abdullah abi bekliyordu beni, 2’de gel demisti de, ben Ozgur”
“Kemal senin haberin var mi”
“Ha, Abdullah abi diyordu ya Cemil abi, bu bizim yeni tayfa”
Cemil, Ozgur bastan assagi suzdu, elini sikica kavradiktan sonra:
“Nerelisin sen Ozgur”
“Hatay’liyim abi, Serinyol”
Kemal hemen her firsatta askerlik anilarini anlatmasiyla unlu bir adamdir. Oyle uzun hikayeler anlatirki bir noktadan sonra artik takip edilemez bir boyuta ulasir. Cemil abi bu durumu ozetlerken hep soyle der:
“Kemal’in askerlik anilarinin yarisi yalan, diger yarisinin da ne oldugu belli degil”
Kemal, Ozgur’un Hatay, Serinyol’dan oldugunu duyar duymaz
“bizim Hatay’li bir uzman cavuz vardi…”
Kemal daha lafini bitiremeden Cemil kesti:
“Lan oglum bir olaydan da askerlik hatirasi cikarma be” dedikten sonra Ozgur’e dondu.
“Ozgur sen gel surda bekle, Abdullah gelecek birazdan”.
“Tamam abi sagol”
Cemil ile Kemal derin sohbetlerine kaldiklari yerden devam ettiler. Ozgur herseyi duyacak mesafede oturdugunda onlari dinlemiyormus gibi yapmak zorunda hissetti. Ya yere bakiyordu, ya denize, uzaklara dalmis dusunuyormus gibi duruyordu, oysaki kulaklari Cemil ile Kemal’deydi.
Bir ara Kemal’in:
“Abi nasil olacak bu isler?” dedigini duydu.
Cemil:
“Ne oglum yine?”
“Hic bir sey yolunda gitmiyor be abi”
“Lan oglum, ya hersey yolunda gitseydi? o zaman daha kotu olurdu. Senin benim gibi adamlarin isleri rutin olarak iyi gitmez, iyi giderse bir yerlerde sorun var demektir”
Cemil bir sure durduktan, sigarasindan bir kac daha nefes aldiktan sonra:
“islerimiz iyi gitse bu siktiri boktan gemide sabah aksam temizlik mi yapardik, onun bunun bokunu mu temizlerdik amk” diyerek kendince olaya nokta koydu.
Kemal hic bir cevap vermedigi gibi, yuzu dumduz, mimiksizdi. Ozgur bu adam poker oynasa elini tahmin etmek imkansiz olurdu diye icinden gecirdi.
Saat 2.40’da Abdullah geldi. Tam da Ozgur’un tahmin ettigi gibi 40-45 yaslarinda, esmer, uzun sacli, genis omuzlu, guzel giyimli, temiz bir adam belirdi. Once Cemil’e ve Kemal’e selam verdi, nasilsiniz yakisiklilar dedikten sonra:
“Acentadan para gondereceklerdi, geldi mi la” diye sordu.
Cemil kafasini sallayarak:
“Oyle acentandan gelen giden yok aga, ama bir misafirin var, aha orda oturuyor” dedi.
Abdullah, Ozgur’e dondu:
“Geldin mi Ozgur, ne oturuyon orda yeni gelin gibi, kalk bakalim gec guverteye. Yemek yedin mi? Hemen in asagiya yemegini ye”
Ozgur Abdullah’in sordugu sorulara cevap vermeye firsat bile bulamadan Abdullah kendi odasina gecip kapiyi kapatmisti.
Simdi ne oldu, ise alindim mi? Kac para alacam? Nerde yatacam? Diye dusunurken bir yandan da bu adam benim hakkimi yemez, is sahibiyim artik diye icten ice seviniyordu. Daha once kafasinda kurdugu cevaplar da bosa gitmisti. Is gorusmesi olmadi. Belli ki cocukluk arkadasi Faruk, Ozgur’e bir guzellik daha yapmis ve kefil olmustu.
“Lan Faruk” diye gulumsedi, “Sana da iyice borclandik…”
Ozgur, patrona bir soru sormayacagini anlayinca Cemil’e yoneldi:
“Abi ben esyalarimi nereye birakayim?”
“Kemal, Ozgur’u yatacagi yere gotur, esyalarini koysun hemen cikin gelin, yemek yiyelim la”
Ozgur, Cemil’in surekli “lan” yerine “la” demesine takilmisti. Lan kelimesi zaten kisaydi onu daha da kisaltmanin ne anlami vardi ki? Ama La’da Lan’da olmayan bir sevimlilik, samimiyet vardi. “Lan Ozgur” dese hakaret kabul ederdi ama “Gel la Ozgur” deyince “hemen abi” diyordu.
O gun boyunca Abdullah ortalikta gozukmedi. Gun boyu temizlik yapildi. Ozgur Cemil ve Kemal’den gelen onlarca soruya cevap verdi. “Hatayliydin degil mi?” “En iyi kunefe nerde yenir” “sen kunefe yapabiliyor musun” gibi onlarca soruya tekrar tekrar bikmadan cevap verdi.
Aksam yemegini yedikten sonra cay ve sigara esliginde sohbet etmeye basladilar. Yalniz gun icinde ki bayagi, siradan konular yerini daha manali, agirligi olan seylerden bahsediliyordu. Ozgur normal diye dusundu, gunduz calisirken insan sacma sapan uzerinde fazla durulmayacak, dusunulmeyecek konulari, sirf muhabbet olsun diye konusuyorlardi. Aksam karanlik cokunce herkes daha da olgunlasiyor, ele avuca gelecek seylerden bahsediliyordu.
Ozgur’un gozlerini kapaniyordu ama kendisini hala misafir gibi hissettiginden kalkip yatagina gececek cesareti yoktu. Allah’a sukur Cemil durumu anladi da:
“Ozgur sen git yat, yorgunsun, yarin konusuruz artik” dedi de gitti.
Yatagina uzandi, sanki dun gece hic olmamis gibiydi, ne Cumali geldi aklina, ne de Ferhat. Otobuste gordugu ruya miydi onlar? Ama cocukluk arkadasi Faruk baska, o tamamen gercekti. Cocukken de ne kiyaklar cekerdi Ozgur’e. Buyuduk hala bana arka cikiyor kardesim benim derken gozleri kapandi. Yarin annemi ararim…
Bir gun herkes gider,
Ben kalirim
Senden uzakta
Sanma ki yasarim
“Kalkin lan ne uyudunuz amk, cay hazir, alooooo”
Dun ortalikta gozukmeyen Abdullah sabah 5.30’da bagiriyordu geminin icinde. Cayi hazirlamis, gelirken de simit almis. Ozgur mis gibi kokan bu simitlerin kokusunu yattigi yerden aldi. Yuzunu yikayip hemen cikti mutfaga.
Cemil de uyanmis, yukari dogru cikiyordu:
“Ne cayi lan daha afyonumuz patlamadi amk” diye soylene soylene cikiyordu yukari.
Ozgur, herhalde arkadasi yoksa patronla boyle konusulur mu diye dusundu.
Kemal cay ocaginin basina gecti. Ozgur’e donerek:
“Bu seferlik ben doldurayim da bundan sonra cay isi sende artik Ozgur” dedi.
Ozgur
“Tabi abi, ben yaparim, istersen ben doldurayim hemen”
“Otur la otur” diye kesti Cemil.
Abdullah, Cemil ve Kemal’e donerek:
“Bu yakisikliymis lan, siler supurur herseyi ha” dedi kahkaha atarak.
Cemil yine atladi:
“He amk, butun sorunumuz kari, kizdi, ne alacak bu cocuk?”
Abdullah
“Ne verirsek onu alacak, daha dun 1 bugun 2”
Abdullah okudugu gazeteye kapandi, Cemil kendi kendine hic kimsenin bir sey anlamadigi sekilde konusuyordu, Kemal bir yandan simit yerken bir yandan da Abdullah’in okudugu gazetenin arka kismini okumaya calisiyordu. Abdullah:
“La oglum 2 dk bekle okuyam sana verecem zaten” diye cikisti.
Kemal bozuntuya vermeden Ozgur’e dondu:
“Hatay’da boyle simit bulaman ha Ozgur, ye kardesim ye”
Abdullah cayindan bir yudum alip, masada ki kalemi eline aldi. Hararetle gazetenin Altili Ganyan bolumunu okumaya basladi. Bir ara Cemil’e donup:
“Bana bir essek soyle Cemil’cim” dedi, Cemil kendisine atilan bu mukemmel pasi ustalikla gole cevirme firsatini geri cevirmedi ve:
“Kemal” dedi. Gulusmeler havada ucusuyordu. Kemal de kahkaha atmasa da guluyordu. Ozgur’de Cemil’in sakasina saygisizlik yapmamak icin gulumsuyor ama Kemal’e de ayip olmasin diye uzatmiyordu. Ozgur bir anda “bir gun o essek ben olabilirmiyim acaba” diye icinden gecirdi. Abdullah “bana bir essek soyleyin” dediginde herkes hep bir agizdan “Ozgur” deseler?
Kahvalti sonunda bitmisti. Ilk kalkan Abdullah oldu.
“Hadi herkese kolay gelsin” deyip bir kac adim attiktan sonra dondu:
“Ozgur”
Ozgur telasla, hemen agzini silerek ayaga kalkti:
“Buyur abi”
“Kalkma la kalkma, otur yemegini bitir. Sey diyecektim, sen bu abilerin ne derse onu yap.”
“Tamam abi, sen nasil dersen abi”
“Sen bunlarin her dedigini yap ama her yaptiklarini yapma Ozgur’um” diyerek muzip bir gulumsemeyle cikti, gitti.
Patronun “Ozgur’um” demesi, Ozgur’u bulutlarin usstune cikarip geri getirmisti. Artik kendini iyice bu takimin parcasi olarak gormeye basladi.
Ozgur denize ne zaman acilacaklarini merak ediyordu. Bir an once o ucsuz bucaksiz maviliklere dalmak, o havayi bir an once icine cekmek istiyordu.
Ozgur:
“Cemil Abi ne zaman tura cikariz?”
“Dur bakalim daha cok hazirlik var. Gemi hazir degil hem 2-3 yolcuyla tura mura cikmam ben”
Kemal sezon basi nedeniyle pek istahli olmayan Cemil’e bir seyler anlatip, az yolcu da olsa tura cikalim derken Cemil’in agzindan konusulanlarla hic bir alakasi olamayan bir cumle cikti:
“Kemal senin ogrenmeye basladiklarini ben coktan unuttum”
Kemal “eyvAllah abi” deyip konuyu fazla uzatmamayi secti.
“Haydi Bismillah” diyerek kalkti yerinden. Ozgur bunun hadi ise basliyoruz anlamina geldigini Kemal’den ogrenecekti daha sonra.
Daha 24 saat bile olmamisti Ozgur’un Dogan Gunes gemisine gelisine ama sanki aylardir burdaydi…
Gozlerin okyanus gibi
Tutsak oldum icinde
Nereye baksam gordugum
Senin mavi gozlerin
Turlar basliyor…